Japonya-Ni
(6 Nisan 2012)
Japonya seyahatimin ikinci bölümünde Tokyo'da beni neler karşıladı, Japon insanı nasıl bir şeydir, Tokyo neye benzemektedir, ilk gözlemlerimi siz değerli okuyucularımla pay- delirmişim meğer di mi...
Japonlar
U
çak hikayesini anlattım ki konuya ısınalım, neler oluyor demeyelim.
Bildiğiniz üzere 2 yıl önce Kore’ye gitmiş bir insan olarak Uzak Doğu’nun neye benzediğini aslında biraz anlamış biriyim. Misal Kore maceram olmasa, Japonya’ya indiğimde gerçekten epilepsi krizi geçirip yere kapaklanabilirdim.
Tokyo, çok acayip bir yer. Kore ve Hong Kong dışında herhangi bir ülkeyle alakası olduğunu düşünmüyorum. Tokyo’yu az önce ülkelere benzettiğimi fark ettim şu an ama genel olarak Japonya diyemedim zira daha geri kalanını görmedim.
Her neyse, zaten Japonya Tokyo demek, Tokyo demek, terlik demek.
Tokyo tam anlamıyla büyük bir kaos. “Milyonlarca insan yaşar, şöyle hızlı bir yaşantısı vardır, renklidir, zarttır…” diyip dururlardı, hepsi gerçekmiş.
İlk dikkatimi çeken şu oldu ki herkes çekik gözlü.
Şaka.
Şunu gördüm ilk olarak, herkes bir uğraş peşinde. Bizde vinç izleyen adamlar vardır misal. Ya da marketlerin önünde falan duran insanlar. Ankara’da Sakarya caddesinde birileri durur.
“Bizde durulur, Japonya’da hareket edilir.” demiş ünlü yazar Tuna Şentuna.
Herkes sürekli koşuyor, kimse boş durmuyor.
Mesela ben onlara göre garip bir insanım. Sakalım bıyığım falan var. Onlarda yok.
Evet, evet. Konuyu onların görünüşlerine getireyim.
Erkekler konusunda iki önemli konu var. Herkes siyah takım elbise giyiyor istisnasız ve herkes köse.
Kadınlar ise ikiye ayrılıyor. Shibuya – Harajuku’dakiler ve diğerleri olarak.
Feyza adında, Tokyo’da yaşayan bir arkadaşım, “Shibuya modası” ve “Shibuya Girl” diye kavramlar olduğunu söyledi ve beni Shibuya’ya götürdü.
İşte orada gördüm ki kafama don geçirip dolaşsam, kimse bana bakmaz.
Gerçek anlamda tüm kadınlar, her şeyi giyebilme lüksüne sahip. Havaya aldırmadan herkeste miniler zaten standart ama renkler, saçlar, makyajlar… O kadınlardan sadece bir tanesini getir Kızılay’a bırak, 12 saniye içerisinde parçasını bulamazsınız. Size yardımcı olması için bir fotoğraf göstereyim:
Evet, bir acayipler ama şahsi fikrimi soracak olursanız, bence gayet de iyi olmuş.
Bizde “Aman oram açıldı, oha bu giyilir mi, herkes sana güler…” gibi gerzekçe kalıplar olduğu için kimse özgürlüğünü yaşayamıyor ama Japon yaşıyor.
Ben takdir ettim.
Bir de bunların erkek versiyonları var ama onlar tam anlamıyla başka bir kültürde yaşıyor. Amerika veya Avrupa modası asla erkeklere uğramamış, çok değişik bir haldeler…
Şehir
Şehir çok büyük.
Devasa.
Tokyo’nun içi ve dışı diye bir şey var zaten ki dışı hakkında pek az kişinin fikri var. İçi de zaten… Her şeyden, her yerde en az 10 tane var. Adım başı yiyecek içecek, adım başı marketler, adım başı eğlence. İstanbul çok şahane değil mi? Onu katlayın 3’le. İşte Tokyo’nun büyüklüğü!
Şehre mimari açıdan baktım bir ara ve anladım ki şehir LEGO’dan yapılmış. Tüm binalar üst üste, yan yana. İki bina arası boşluk vardır, H (Mimari konuşuyorum, mesleğimi aşırı sevdiğim için.) vardır falan ya… Onlar burada yok. Binalar küçücük arsalarda, yükseldiği kadar yükselebiliyor ve ancak öyle parasını çıkartıyor. Bu kaosa rağmen göze batan bir çirkinlik olmaması da çok ilginç. Beni rahatsız etmedi en azından.
Sokaklar şahane. En küçük sokak bile tertemiz, kırık bir taş, başı boş bir çöp bile yok. Bir düzen benimsenmiş, o icra edilmiş. Bizde de öyledir ya, ne güzel…
Her yerde yaya geçidi var, en ufak sokakta bile trafik ışıkları bulunuyor. Kimse de sokağa atlamıyor, bu ışıkları bekliyor. Arap kültüründe yoktur bu, hatırlatayım.
Şehri daha çok anlatacağım, metroyu da anlatmam lazım, yemek falan…
Daha çok konu var.
Şimdilik burada keseyim, devam ederiz diye düşünüyorum. Japonlarla muhabbetlerimi de anlatmam lazım ayrıca, şimdi hatırladım.
Haydi bakalım sayounara!
Tokyo terliğin Tokyo ile ilgisi yoktur.
— Tuna-sama