Japonya-San

(7 Nisan 2012)
 

Tokyo metrosu... Öylesine büyük ve karmaşık bir ip yumağı ki hem çok kullanışlı, hem de içerisinde kaybolup gitmek de bir o kadar kolay.

 

Metro Sensation

D

ün nerede kalmıştık?

 

Şehir falan diyorduk. Mesela bu şehirde şu anlık bir konu var ki o da soğuk olması. Hoş değil. Bir gaz gezesim var ama olmuyor. Bir de hiçbir yerde görmediğim bir rüzgar konusu var; Tokyo esti mi sümük gibi duvara yapışıyormuşsunuz meğer. Ada diye herhalde, çok güçlü rüzgarlar oluşabiliyor.

 Bugün de öyle bir gündü. Yarın açıyormuş ama hava. Hatta diğer gün 20 derece! Sonra 21! (Sonra 14, oraya girmek istemiyorum şimdi.)

Gelelim Tokyo’nun değişmezi, metrolara…

Tokyo’da 13 tane metro hattı var. 9'u bir şirketin, 4'ü başka. Bu 13 hattın yanında, JR (Japan Railways oluyor.) hatları var ki onların sayısı da 36.

Selam. Nasılsınız? Az önce düşüp bayıldınız; şimdi iyi misiniz?

Şimdi Ankara’daki hatlara bakalım. Aşti- Dikimevi arası ve Batıkent – Kızılay arasında gidip gelen iki yalnız trenimiz var. (Çayyolu metrosu da geldi sonradan.)

Bir de bunları hala öğrenemeyen, “Ben Bahçeli’ye gidecektim…” diye soranlar var. 

Canlarım… 

Onları metroların buluşma merkezi Shinjuku istasyonuna bırakmak lazım ki görsünler dünya kaç bucak.

Metro olayı öyle böyle değil. Kore’de metro gördüğümü sanmıştım ama o olacaklara bir hazırlıkmış sadece. Neredeyse her duraktan başka bir trene binilebiliyor, her hattın bir ucundan diğer ucuna gitmek saatler sürebiliyor. 

İşte size bir harita:

 

Metro istasyonları biraz karışık, Shinjuku merkez istasyonu ise bambaşka bir dünya. Burada 16 farklı hatta geçiş yapılabildiği için muhteşem bir kaos hüküm sürüyor. 

Yüzbinlerce insan… Koşuyor da koşuyor. 

Shinjuku istasyonunun içinde kaybolmamak ve istediğiniz çıkıştan çıkabilmek de bir marifet. Gerçi yönlendirmeler hiç de fena değil ama bir anlık dalgınlık sizi daha önce hiç görmediğiniz bir yere çıkartabiliyor.

Trenlerin içindeki dünya da gerçek anlamda bir evren. Düne kadar doluluğun ne olduğunu görmemiştim, dünle birlikte konuyu tamamıyla anladım.

Metrolarda üç tip insan bulunuyor:

Uyuyanlar, telefonuyla bir şeyler yapanlar ve okuyanlar.

Uyumak gerçek bir gelenek, ondan üç günde emin oldum. Oturup uyumak zaten normal, bir de bunların ayakta uyuyanları var! Metro aşırı sıkışık olduğundan, düşme tehlikesi de ortadan kalkıyor ve insanlar bırakıyor kendilerini hemen yanındakinin omuzlarına, üstlerine… Bu tip bir ortam Türkiye’de olsa, o ayaktaki kadınlar 33 yerinden taciz edilirdi, burada ise bu sadece 1-2 yerle kalıyor.

Evet, Japon adamları da taciz edebiliyormuş ve o yüzden de kadınlar için ayrı bir tren de var. (Yanlışlıkla buna Osaka’da bindim daha sonra!) 

Gerçi iki ayağın arasında güç değişimi yaparken bile bir yerin, bir yere değiyor; belki de taciz değildir o ey Japon kadını?! (Nihon no onna!)

Telefonla oynayanlar Kore’dekilere göre daha sosyal. Kore’de herkes TV veya dizi izliyordu, burada iPhone salgını neticesinde herkes mesajlaşma peşinde.

Okumak da aynı şekilde her biçimde yapılabiliyor. Oturarak, ayakta durarak, yana devrilerek…. Hiç sıkıntısı yok Japon’un bu konuyla ilgili.

Metro’da olmayan şeylere gelelim.

Mesela kimse, kimseyle konuşmuyor. Arkadaş olsalar bile konuşma yok. Aynı şekilde telefonla konuşmak da yasak. Hatta bunu anons ediyorlar. 

Anladığım kadarıyla metrolar birer terapi merkezine dönüşmüş. Uyuyanların üstünlüğü daha büyük ve onları rahatsız etmek, büyük bir yanlış. Benim zaten bu konuyla ilgili bir derdim olmadı ama dertlerin en büyüğü, metroyu sabah kullanınca ortaya çıkıyormuş….

Bir kere metroya adam tıkıştıran o adamlar var, onu bilin. Ama onlara gerek kalmadan, herkes zaten sıkışıyormuş, onu da gördüm.

Metro sabah bir geldi, ben dedim yok buna adım atılmaz. Önümde de 6-7 kişi var. Kapılar açılınca bu insanlar, olmayan yerlere doğru yöneldi. Ben de bir bildikleri vardır diye peşlerinden gittim. Bir bildikleri gerçekten varmış zira metroya sığdık! Ama süper bir sıkışıklık söz konusu. Herkesin her tarafı, herkesin her yerinde. Yalnız bu tek vücut olma hali insana garip de bir rahatlık veriyormuş. Düşmene falan imkan olmadığı için, sevimli Japonlar arasında çiçek gibi duruyorsun. Lakin duraklara gelindiğinde arkandan önünden sana kafa göz girişerek geçen insanlar oluyor. Onlara kızmak da yasak. (Bizde olsa “Kardeş n’oldu?” diye gelirler.) Neden burada bir kabalık olduğunu da anladım; öyle “Özür dilerim, ay pardon, bi saniye, bi dakka…” derseniz o metrodan nah inersiniz. İmkanı yok. Ben de durağıma geldiğimde öndeki kadını yere yıkıp indim…

Dermişim. 

Yok ben kibardım inatla. Alışık değilim. Sumimaseeeeeeeeeeeeğn diye naralar atarak indim ve Pazartesi’den itibaren bu metro yolculuğunu her gün yaşayacağımı hatırlayıp biraz da olsa korktum…

 


Tokyo metrosu: Her vagonun ayrı bir hikayesi var.


— Tuna-sama

Şuralardan birinde paylaşasım geldi