Japonya-Kyu
(3 Mayıs 2012)
Tokyo'dan Osaka'ya hızlı trenle gitmemek için girdiğim çabaların sonucunda az daha izbe bir otobüs parkında kaybolup gidiyordum.
Otobüs Sensation
Ö
ncelikle Tokyo’ya veda ettiğimi bildirmek istiyorum.
Şakaydı; Tokyo’ya geri döneceğim.
Şimdi serüvenin ikinci yarısı başladı. Maceramızın ikinci yarısında Japonya’nın güneyini ziyaret edeceğiz. Program şöyle:
3-6 Mayıs, Osaka
7-9 Mayıs, Kyoto
10-12 Mayıs, Nara
13-14 Mayıs, Kobe
15-18 Mayıs, Hiroshima
Şimdilik bu kadar plan yapabildim; daha fazlasına kafam çalışmadı. Zaten kazara bir tanesinde bir oynama olursa, domino taşı gibi hepsi dağılacak.
Aslında Okinawa’ya da çok gitmek istiyorum lakin kendisi güneyde, neredeyse Japonya’dan bağımsız olan ve kocaman bir Amerikan üssü yüzünden bir Amerika şehrine dönüşmüş bir ada. Buraya turla gitmek lazım ama onlar da pek pahalı… Bakalım, belki olur; şahane deniz varmış zira. Hawaii, Maldivler kıvamında…
Şu anda Osaka’dayım ve burası ilk bakışta, Tokyo’nun küçüğü. Tokyo İstanbul’sa, Osaka Ankara. Tabii Osaka Ankara’ya ultra kombo yapar da işte anlayalım mevzuyu diye öyle bir örnek vereyim dedim.
Osaka’dan henüz bir şey anlamadım; anlayınca tekrar bir şeyler yazarım yalnız buraya gelişim çok saçmaydı, onu anlatmam lazım.
Nihayet Japonya’nın bizden geri olduğu bir konu buldum!
Bizim bazı konularda geri kalmamızdan ötürü ileriye gittiğimiz konunun kahramanı, otobüsler.
Şöyle ki Tokyo’dan Osaka’ya gitmek için 2.5 saat süren, gavurun “Bullet Train” dediği, Japon’un Shinkansen olarak adlandırdığı süper hızlı trenler kullanılabiliyor ama bunlara 350TL gibi bir rakam ödüyorsunuz tek gidiş. Ben de dedim zamanım var zaten, otobüs kullanayım…
Sanıyorum ki bizdeki gibi panolarda peronlar yazacak, saatler belirtilecek, gidip peronumda otobüsümü bekleyeceğim.
Hiç öyle bir şey olmadı.
Aldım bavulumu, yolda sora sora “istasyon”a ulaştım. İstasyon diyorum ama öyle bir şey yok aslında.
Çeşitli filmlerde iki arabanın gözlerden ırak bir binanın, artık daha da ücra olan bodrum katında “mal” alışverişi yaptığı otoparkları düşünün. Floresan ışıklar, sıvasız betonlar, bomboş bir alan… İşte benim gittiğim yer de aynen öyleydi. Tabii bir dolu Japon da oradaydı; zaten olmasalardı oradan hızlı adımlarla uzaklaşırdım.
Bu arada biletimi internetten aldım ve elimde sadece email ile gelen bir takım bilgilerin çıktısı var. Hepsi de hayatımda ilk defa gördüğüm kanji’lerden oluşuyor; hiçbir şey anlamıyorum yazanlardan.
Neyse, daha erken diye gittim köşede, saçma sapan bir yerde beklemeye başladım.
Otobüs 22.30’da, saat daha 21.30. Kağıtta da diyor ki en geç 22.10’da alanda olun.
Bekliyorum, bir takım otobüsler geliyor, birileri biniyor, gidiyor… Ama otobüslerin ne olduğu hiçbir şekilde belli değil. Diyorum, “Millet nasıl anlıyor neye bineceğini?”
Sonra, biraz gezineyim dedim ve bir takım derme çatma masalar gördüm. Bir tanesinde Orion Tours yazıyor, bir diğerinde başka bir şey. Orion’daki adamlara yaklaştım, kağıdı uzattım; “Ne yapmalıyım?” dedim Japonca. Dedi, “Yan masaya, kırmızı paltoluların oraya gitcen sen…” Baktım yan masada gerçekten kırmızılı birileri ve inanılmaz uzun bir sıra var.
Sıraya girdim, sıra bir şekilde ilerliyor ama masadaki işini halleden insanlar herhangi bir otobüse binmiyor.
Neden?
Çünkü ortada hiç otobüs yok!
Sıra bana da geldi ve ismimi listeden bulup elime bir başka kağıt tutuşturdular. Kağıtta 20 numara yazıyor. Kadın sonra dedi ki, “Arkadaki duvarda bekleyin, numaranız okunacak.”
“Arkadaki duvar” ve “Numaranız okunacak” sözlerinde herhangi teknolojik bir öğe düşleyenler, lütfen naif olmasın.
Arkadaki duvar otoparkın duvarı, numaraları da 4 tane uzun Japonca cümleyi çığıra çığıra bağıran “birileri” söylüyor… Emin olun bizim dolmuş duraklarında daha açık konuşulmakta.
Otobüsü kaçırıp kaçırmamam, rastgele bir insanın benim elimdeki numaramı iyi okuyup okumamasına bakıyor. Bir şekilde “Nijugosha” lafını duyarsam, o kişinin peşinden gideceğim.
Evet, olay aynen böyle işliyor. Birisi, “15 numaralı arabaaaaaağğğğ!” diye bağırıyor, ardından da fosforlu pembeyle “15” yazılmış kağıtlara sahip olan yolcular, o kişinin peşine takılıp sonsuzlukta duran bir otobüse doğru ilerliyor. (Bunu da bayağı geç keşfettim.)
Olay o kadar uyduruk işliyor ki beni korku da sardı. Zaten bu arada saat 22.30 oldu, 22.45 diye gidiyor. Ben de sürekli “Bu numara okundu mu?” diye görevlilere soruyorum; beni sürekli arka duvara yolluyorlar.
Derken, derken çekik gözlü bir kızın elinde 20 yazan kağıdı gördüm ve dedim ki içimden, “Bu kızın yanından ayrılma.”
Saat 23.00 olmuştu ki bizim numara okundu (Hiç de anlamadım; iyi ki o kız varmış.) ve otobüse doğru gittik.
Otobüs yolun kenarında bekleyen, öylesine bir yolcu otobüsü. İçerisine de bir girdim ki koltuklar 20 cm genişliğinde. Dedim eyvah… Sonra kendimi rahatlattım; “Nasıl olsa 8 saat sürecek….”
Otobüs, Osaka’ya tam 13 saatte gitti!
Tokyo – Osaka arası İstanbul – Ankara’dan farksız. 13 saat nasıl oluyor peki?!
Bir tahminim şu ki verilen molalar, toplamda beş saati kapatmş olabilir zira molaların sayısını hiç hatırlamıyorum.
“Şimdi tuvalet molası vereceğiz.; 20 dakika!” deniliyor mesela… 20 dakika çok saçma zaten ama bu moladan sadece bir saat sonra bir mola daha veriliyor:
“Az önceki tuvalet molası hepimizi çok yordu; o zaman neden bir kez daha, çok daha anlamsız bir mola daha vermiyoruz…”
Bitmedi.
“Bu mola da tam 30 dakika!”
Gerçekten yüzlerce mola verildi. Ben çoğunda uyudum, kalkmadım bile. Öyle öyle derken de sabah 7.30’da gelmem gereken Osaka’ya, Öğlen 1.30’da gelebildim.
Siz siz olun, trenden şaşmayın. Ya da otobüs hakkında bilgileri tam olarak alın… Gerçi o fantastik istasyon bile insanı her şeyden soğutmaya yetiyor.
Tren iyidir.
Kyoto’da görüşmek üzere!
Değerli yolcularımız, Osaka'ya olan yolculuğumuzu daha da eğlenceli hale getirmek için Okinawa üzerinden seferimizi yürüteceğiz.
— Herhangi bir Japon otobüs şöförü