Japonya Juu-Yon
(20 Mayıs 2012)
Atom bombasının dehşet izlerini artık taşımayan ama her şeyin nasıl gerçekleştiğini ünlü müzesinde sergileyen Hiroshima, Japonya seyahatinde güzergahınıza eklenmesi gereken, önemli bir durak.
Tarihten bir sayfa, Hiroshima
K
obe'den Hiroshima'ya trenle gitmek istedim, Shinkansen var dediler, "Çok para." dedim. "O zaman bir sürü tren değiştirip 6 saatte gidebilirsin." dediler, "Uğraşamam." diye cevap verdim.
Artık Kobe'de yaşayacağım; buradan çıkış yokmuş.
Neyse ki otobüs firması vardı da otelimin dibinde, ona başvurdum. Tabii Tokyo-Osaka arası korkunç yolculuğumdan ötürü de bir korku var ama kendisinin otobüs durağı olan, özel bir firma görünce tereddüt etmedim.
4 saatlik yolculuk, hem de tekli koltukta! Aldım bileti derhal. (Bu arada otobüs çok ilginçti; üç tane tekli koltuğu yan yana koyun. Aralarında da sadece 1 insanın zar zor geçebileceği kadar genişlik bırakın. Buradaki otobüslerde yiyecek-içecek servisi olmadığı için böyle ilginç tasarımlara gidebiliyorlar.)
Ve gerçekten dört saatte Hiroshima'ya geldik. Baktım hava çok korkunç, ortalıkta dolaşılacak gibi değil hemen müzenin yolunu tutayım dedim.
Bayağı yalan söylüyorum zira sürekli tapınak görmekten, müzelerin varlığını unuttum!
Otele bıraktım bavulu, yağmur yağmaya başlamadan, otelin yakınındaki Peace Memorial Park'a gittim. Zaten Hiroshima'nın asıl olayı da orasıymış.
Peace Memorial Park şöyle bir yer:
Yalnız parkın hiç adam gibi fotoğrafını çekmemişim; köprüyü koydum park diye...
Parkın olayı da şu ki ünlü atom bombası, burada patlamış. Atomic Bomb Dome adında bir yapı var, savaşı hatırlatsın diye onu ortadan kaldırmamışlar; bomba o yapının 145 metre ötesinde, 600 metre havada patlamış. A-bomb Dome da şu oluyor:
Çek bir mimar tasarlamış bu binay ve o dönem ve Hiroshima için çok beğenilen bir yapı olmuş. Ne var ki bomba infılak edince, geriye sadece bu kalmış. (Yine iyi kalmış.)
Parkta biraz dolandıktan sonra yağmur tam anlamıyla başlayınca, dedim ki "Müze!" Müzeye koşarak girdim ve ilk olarak beni şu olay şaşırttı ki, 10 - 25 TL arasında değişen tapınak ve müze girişlerinin aksine, herkes nükleer silahların ne kadar can acıtabileceğini görsün diye, sembolik bir giriş fiyatı belirlenmiş. O da 1 TL.
Bu fiyatı duyunca, görevlilere hiç düşünmeden, "Dağın tepesindeki tapınaka giriş bile 800 yen, burası niye böyle ucuz?" diye sordum. Önce bir eğlendi görevliler, "Ay hakkaten di mi?" cümlesinin Japoncasını sarf ettiler ve ardından da bu trajediyi herkesin görmesi gerektiğini söyleyip beni içeri buyur ettiler.
Müzenin çok iyi bir yönlendirmesi vardı. Sizi 1890'lardan alıyor, 2000'lere kadar getiriyor. Önce Japonya'nın denizlerdeki savaşlarından bahsediyor, Çin'le mücadelesini konu ediyor; sonra 1. Dünya Savaşı'na değiniyor ve 2. Dünya Savaşı'na geliyor. Her şey çok detaylı anlatılmış, interaktif tarih kitabı gibiydi ortam.
2. Dünya Savaşı kısmında tarihimin de ne kadar kıt olduğunu anlamış oldum. Ben ne biliyordum, Japonya'ya atom bombası atılmış, Japonya yenildiğini kabul etmiş. Bu kadar. Misal Pearl Harbor bombardımanını savaşın sonlarında bir yerlerde diye biliyordum, meğer en başındaymış.
Japonya İngilizlere ve Pearl Harbor baskını ile Amerika'ya savaş açıyor, savaşın başlarında da bayağı üstün konumda oluyor. Ne var ki kısa sayılabilecek bir sürede yenilgiler geliyor ve Japonya'nın üstün konumu ortadan kalkıyor. Amerika Japonya'nın tüm önemli şehirlerini "Carpet Bombing" adındaki bombalama şekliyle, sürekli bombalıyor ve taş taş üstünde kalmıyor.
Zaten şimdiye kadar gezdiğim tüm tapınaklarda şu ifade vardı: "Bu tapınak aslında 1168'de yapıldı fakat Japonya'daki çoğu tapınak gibi, bu tapınak da 2. Dünya Savaşı'nda yok oldu. Bu gördüğünüz 1960'da yapıldı". vs.
Amerika Japonya'yı dümdüz etmiş fakat Japonya yılmamış. (Kısa bir ara verip müzeden birkaç görüntü alalım.)
Rusya ile ateşkes antlaşması yapmalarına rağmen Amerika dur durak bilmemiş ve Amerika - İngiltere - Çin bir araya gelerek Japonya'yı teslim olmaya zorlayan bir antlaşma hazırlamış. Şartsız koşulsuz bir teslim olma durumu varmış ortada ve Japonya da "Yok ya?" demiş, geri çevirmiş. Bu sırada da Japonya diye bir şey kalmamış ortada, o denli kötü durumdalar aslında.
Tüm bu olaylar olurken, hatta savaşın ortasından itibaren Amerika Almanya'nın nükleer silah geliştiriyor olma ihtimaline karşın, kendisi de nükleer araştırmalar içerisine girmiş. Tam 2 milyar dolar harcayarak nükleer bomba üretmeyi de başarmış.
Japonya'nın antlaşmayı geri çevirmesi, nükleer bombanın denenmesine de yol açmış aslında. Amerika'nın atom bombasını deneme nedenlerinden bir tanesi, 2 milyar doların harcanmış olması ve bazı kesimlerin, "Kullanmayacaksanız, neden bu kadar para harcadınız? Ayrıca belki de işe yaramayan bir şey geliştirdiniz?" diyebilme ihtimali.
İkinci neden bombanın etkisini görmek istemeleri ve üçüncüsü de bu bomba ile Japonya'nın kesin olarak savaştan çekilecek olması.
Hiroshima, Nagasaki ve iki bölge daha atom bombasının denenmesi için ön görülmüş. Hiroshima'nın bombalanma nedenleriyse şöyle:
- Daha önce hiç bombalanmamış olması.
- 4 km²'lik alanda yoğun bir nüfuslaşma olması.
- Savaş esirlerinin tutulduğu bir yerin olmaması.
ve
- Hiroshima'nın o gün bomba için çok uygun, apaçık bir havaya sahip olması.
Amerika, hiçbir uyarı yapmadan, süper bir gizlilik içerisinde 6 Ağustos 1945'de, sabah 8.15'de atom bombasını Hiroshima'nın ünlü köprülerinden bir tanesinin üzerine bırakıyor.
Ve Hiroshima, resmen yok oluyor.
Sanıyordum ki bomba daha çok radyoaktif bir etki yarattı, millet yavaş yavaş öldü falan. (Ben de iyicene manyakmışım.)
Meğer bayağı her şeyi süpürmüş, yok etmiş...
Bomba da 4 ton ağırlığında, 3 metre uzunluğunda, kocaman bir şey:
Çoğu insan anında ölmüş, ölmeyen ve bombanın yaydığı ısıya maruz kalanlar feci şekilde yanmış ve birkaç gün içerisinde ölmüş. Bombaya maruz kalmayanlar ama radyasyon yiyenler de bir süre sonra kanser olmuş. Aferin Amerika (!).
Müzedeki her şeyi okuyup, kalıntıların hepsine bakıp bir de fonda sürekli çalan hüzünlü müziği dinleyince insanın gerçekten asabı bozuluyor; bombayı yemiş kadar oluyorsunuz.
Bu müze, gerçekten görülmesi ve içerisinden iki saatten erken çıkılmaması gereken bir yer. Atom bombası, atom bombası deyip durduk yıllarca ama gerçekte neler yaşandığını bu şekilde görmek, çok farklıymış meğer.
Miyajima
Diğer gün tası tarağı topladım ve Hiroshima'nın biraz dışındaki çok ünlü bir adaya gittim. Bu adadaki Torii Gate, Japonya'daki en güzel üç manzaranın oluşmasına neden olan, denizin ortasında duran bir kapı ve amaç onu görmek. Ne var ki Japan Guide adındaki sitede bir önceki gün aynen şu uyarıyı görmüştüm:
"Nisan'da kopan bir fırtına yüzünden Torii Gate hasar görmüştür ve 18 Haziran'a kadar tamirat sürecektir. Şu anda kapının üstü kapalıdır."
Bayağı adanın tüm olayı bitti benim için ama Hiroshima'da yapacak başka bir şey yok ve adada başka atraksiyonlar olduğu söyleniyor diye kalktım gittim yine de.
Adaya vardığımda görmem gereken şuydu:
Beni karşılayan ise şu oldu:
Nasıl? Şahane manzara değil mi? Üstelik deniz de çekilmiş, kapı denizde değil, karada duruyordu gayet. (Gerçi akşama doğru deniz geri geldi ama o örtü olduktan sonra, ne fayda...)
Ben de burada pek oyalanmadım ve Misen adındaki dağa tırmanayım dedim. Miyajima'nın en yüksek noktasına teleferik koymuşlar ve Hiroshima'ya tepeden bir bakış atabiliyorsunuz. (Hiroshima'da kule yoktu, dağa çıkayım dedim.)
Yine geyiklerin serbest dolaşımda olduğu Misen Dağı'na iki tane teleferikle çıkılıyor ve yetmiyor, 20 dakika kadar da yürüyorsunuz. Yürümek dediğim, bidiğin tırmanmak ve gerçekten ağzım yüzüm kaymıştı zirveye ulaştığımda.
Miyajima'nın başka da bir numarası yok. Bir tane akvaryum vardı ama oraya da gitmedim. Yazın gelindiğinde denize de girildiği söyleniyor lakin ben deniz keyfini Okinawa'ya saklıyorum...
Atom bombası atmak şerefsizliktir.
— Haklı uzman Tuna-sama